28 Temmuz 2017 Cuma

Uyuşturucu Yozlaştırır!









Ne Düşünmüştüm?
Son zamanlarda ülkem Türkiye'nin sokaklarında gördüğüm, güpegündüz insanların The Walking Dead gibi zoom olmuş vaziyette dolaşmaları bu çalışmayı yapmam için motivasyon kaynağı oldu.

#uyuşturucuyahayir #bağımlılığahayır #drugssuck #nodrugs





24 Temmuz 2017 Pazartesi

Kibele Anadolu Tanrıçası































Ne Düşünmüştüm?

"Bu topraklarda kadınlar bir zamanlar 
tanrıçaydı. Şimdi sadece kadın olmak için bile mücadele etmek zorundalar."


Tanrıların Anası Kibele ya da Kibele Anadolu Tanrıçası da diyebiliriz.
Bu topraklarda kadınlar bir zamanlar tanrıçaydı. Şimdi sadece kadın olmak için bile mücadele etmek zorundalar. Hatta bazen insan olmak için.

Antik Anadolu Serisi'nin bir parçası olan Kibele'yi çizerken aklımdaki en güçlü düşünce buydu.
Anadolu kadının M.S 2017'deki sosyokültürel durumunun içler acısı hali.

23 Temmuz 2017 Pazar

Emperyal Festival

Emperyal Festival
Emperyal Fesitval



































Ne Düşünmüştüm?
"Bir nesli yaratmak, bir neslin nasıl görmesi gerektiğini öğretmekle başlar."


Osmanlı İmparatorluğu'nun sosyolojisi üzerine bir çalışma. Aslında bütün totaliter devletler ve devletlerin negatif yansıması üzerine. Bir nesil yaratmak, bir neslin nasıl görmesi gerektiğini öğretmekle başlar. Tabii burada görmek kavramı, yaratılan bireyin dünyayı algılayışını temsil ediyor.

Yani yeni bir nesil yaratmak, devletin ya da rejimin kendini yeniden üretmesi için en önemli enstrümanlarından biridir.


17 Temmuz 2017 Pazartesi

Mülteci






































Ne Düşünmüştüm?

"Yine de çiçeğe, güzel günlere bir temenni olarak değil, güzel günler görmek adına bir direniş olarak bakıyorum."

Mültecileri. Evet, yaşadığımız zamanlar 2015-2016 dönemleriydi ve sürekli Akdenizde boğulan mültecilerin görüntülerini görüyordum ya da sınırlarda bekleyen, kendi ülkesinde mülteci kamplarına sığınan ve mülteci olanların haberlerini. Olay yeri Suriye, Irak, Afganistan...

Mültecileri, bulundukları topraklardan kopartılan bir ağaç gibi sembolize etmek istedim. Bu yüzden ayaklarından toprağa tutunmuş olarak çizdim. Ürkek ve umutsuzca bir sorgu lambasının altında bekliyor. Bu aynı zamanda işkenceyi de temsil ediyor. Bu lambanın bağlı olduğu şey ise bir darağacı.

Ama her şeye rağmen yine de bir umudun olduğunu düşündüğüm için hemen yanına, ona bakan bir çiçek resmettim. Guernica'nın aksine safi kötülüğün tam ortasında olmadığım içindir belki de o çiçeği çizdim. 

Yine de çiçeğe, güzel günlere bir temenni olarak değil, güzel günler görmek adına bir direniş olarak bakıyorum.

16 Temmuz 2017 Pazar

Laz'ların Komik Olmayan Hikayesi.










































Ne Düşünmüştüm?
"Laz'ların Komik Olmayan Hikayesi."

Şimdi size Laz'ların komik olmayan hikayesinden bahsedeyim.

1986 Cumartesi günü SSCB Çernobil kentinde bir nükleer santral "kaza" sonucu patladı. Şimdi
toplum üzerindeki duygusal travmalarından bahsetmek istemem. Zaten karadenizlilerin de olayın ciddiyetini anlamaları, Kazım Koyuncu'nun sert çıkışından sonra olmuştur. O yüzden Türk toplumu için duyarsızlık suçlaması yapamam. Ama burada devletin tavrı "Ya bir şey olmaz! bak ben içiyom çayı. Aksini söyleyen Kafirdir!" şeklinde olduğu için karadenizliler, annelerini, babalarını, evlatlarını ve hatta Kazım Koyuncu'yu kanserden toprağa vermek zorunda kaldılar.

Neyse, çalışmayı yaparken ne düşünmüştüm?
En üstte olan nükleer bacalar çay bardağı şeklinde. Burada karadenizde radyasyonlu çayın, karadenizli halkların üzerindeki olumsuz etkisini betimlemeye çalıştım.

Yine en üstte ki Sovyet yıldızı; totaliter bir yapının ya da totaliter her yapının çevre bilincinin ne kadar düşük olduğunu belirtiyor.


Gaz maskesinin içinden çıkan yılanlar, zehri ve oluşturdukları ahtapot formu,
radyasyonun yayılmacılığını temsil ediyor.


En altta topunu bırakıp merakla gökyüzüne bakan çocuk da karadeniz halklarını, çocuğun tek başına olmasıda karadenizlilerin yalnızlığını ve çaresizliğini temsil ediyor.

Velhasıl
Bunları düşündüm ve bunları çizdim. Ve bunları çizerken her karadenizli gibi kanser olma ihtimalimin yüksek olduğunu düşündüm. Sonra bu eserin bir ironi olabileceğini düşünerek gülümsedim ve Kazım Koyuncu'nun Ella Ella şarkısını dinleyerek tadını çıkartmaya karar verdim...




13 Temmuz 2017 Perşembe

Emre Kongar Bir Uzay Serüveni







































Ne Düşünmüştüm?
"Direnmenin Kitabını yazan adam." 

Emre Kongar'ın son yazdığı efsane kitap Demokrasi İçin Manifesto Diren.
Okuyunca anladım ki Emre Kongar sadece bir Sosyolog değil aynı zamanda bir 
uzay serüveni. Akademik kariyeri zaten tartışılmaz. Ünvanlar, devlet nişanları havada uçuşuyor.
Kitaplar zaten bir külliyat. E şimdi gel de bu adama hayran olma, gel de bu adamın
ilüstrasyonunu yapma.




11 Temmuz 2017 Salı

Kafamdaki Karmaşa







































Ne Düşünmüştüm?

Açıkcası planlı bir çizim değil. Kafamı boşaltmaya çalışırken yaptığım bir çalışma.
Genelde bir konsept düşünmemişsem eğer çizmeye oturduğumda kafamdaki karmaşayı çiziyorum.
Her şey bittiğinde, İleriye dönük ya da geçmişte kafamda yer eden şeyleri görüyorum.

Bazen kafam o kadar karışık oluyor ki çizemiyorum. Ama bu onlarda değil tabi.




7 Temmuz 2017 Cuma

Dinlerin Kaynağı ve Kadınlar









































Ne Düşünmüştüm? "Bütün dinlerin ve inançların kaynağı olan kadın" Buradaki bir kadın rahmi. Taoizmi sembolize eden bir nilüferle başlıyor. Yılanlar şifayı temsil ediyor. İki yılanın ortasında olan göz bebeğini bilerek vajina formunda çizmek istedim. Yılanların iki tane olması insan türünün iki cinsini imgeliyor. Rahmin içinde bulunan ve hepsinin Orta Doğu coğrafyasından çıktığı bilenen tek tanrılı dinleri de içinde betimledim.
Burada beni motive eden çatışma ve ikilem yaratılışçı felsefe ile doğa bilimleri arasındaki ayrılık. Ben, doğa bilimleri ve bilimsel uygarlık tarihi üzerinden bir okuma yaparak toplumda kadının yeri üzerine bir görü geliştirmeye çalıştım. -“Ya dinlerin bizi yarattığı ya da bizlerin dini” "Öyle görünüyor ki bütün yaratılışımızı ve uygarlığımızı borçlu olduğumuz kadınlara en az ağaçlara davrandığımız kadar acımasız davranıyoruz." Bunun temel sebebi ataerkilliğe olan eğilimimiz. Ve hatta dinler tarihine bakılacak olursa; özellikle tek tanrılı dinlerin, erkek baskıcılığını örtbas etmek için yaratılan “inançlar"la dolu olduğunu görmek mümkün. Asya dinlerinde ise bu daha az. Çünkü çok tanrıcılık aynı zamanda toplum içinde çok seslilik kültürünün de yerleşmesine sebep olmuş. Tabii kadının sömürülmesi -anaerkil ve amazonvari istisna zaman dilimleri haricinde- bilindik dinlerden önce olan bir sömürü geleneğine dayanıyor. Hatta bilindik etik kavramının olmadığı en temel insani duyguların (şefkat, merhamet, aile bağları) bile tam gelişmediği kabile toplumlarında dahi mevcut. Genelde var olan romantik görüşün aksine kabile yaşamında her şey eşitlikçi ve ilkel komünâl bir ahlak bilinciyle ilerlemiyordu. Çoğu toplumda kadın olmak artıklarla yetinmek demekti. Hatta Robert B. Edgerton “Hasta Toplumlar” kitabında kabile toplumlarında kadınlara ağır ve tehlikeli işlerin yaptırıldığını ve avdan geri kalan yemekle ya da ölen akrabalarının cesetleriyle beslenmek zorunda kaldıklarını söylüyor. "Ve hatta, bazı eski kabilelerde kadınlar arasında bu açlık durumu yüzünden yamyamlık gelişmiş ve sırf yemek için çocuk doğurdukları gözlemlenmiş." -Tabi şimdi şunu sorabilirsiniz: -“Madem tek tanrılı dinler kötü çok tanrılılar iyi Avrupa ve Asya halkları arasındaki çok sesliliği ne ile açıklıyorsun?” -Kısaca aydınlanma, maladaptif (artık faydası olmayan) geleneklerin terk edilmesi ve rasyonel yönetim biçimleri ile (Laiklik). - Takdir edersiniz ki rasyonel yönetimler Asyalı toplumlarda sıkça rastlanan bir özellik değil. Durumun bu çelişkisi ve hatta kadınların kendini gönüllü olarak kurban etmesi, biyolojik olarak bakıldığında "tanrı" olması gereken bir insan cinsinin bu ağır sömürülüşü ve bilinçsizliği karşısında beni ciddi bir duygusal hezeyana sürüklüyor. İşte tam olarak bu duygusal ruh hali ve kurgu üzerinden yapmış olduğum bir çalışma Dinlerin Kaynağı ve Kadınlar.



3 Temmuz 2017 Pazartesi

Ölüm, Yaşam ve Neşeye Övgü








































Ne Düşünmüştüm?

Herkes gibi ben de ölümü, öldüğümü düşünmüşümdür. Ayrıca başkalarının öldüğünü de. Köprüden atlayan adam son anda yaşamak istemiş midir acaba? Belki de hiç tereddüt etmeden ölmek istemiştir.

Bunun üzerine yaptığım bir çalışma. İlmek ve sandalye intiharı temsil ederken
sinek kuşu da yaşam sevincini temsil ediyor.

Ve ben de yaşam sevincini tercih ediyorum.

2 Temmuz 2017 Pazar

Gördüklerinden şüphe et!









































Ne Düşünmüştüm?

İzmir'de Adnan Menderes Havalimanında uçağımı beklerken karaladığım, sonra da
eve gelince çalışma odamda baştan çizdiğim bir çalışma. Gördüklerinden şüphe et!

Kimin gözlerinden bakıyorum? Onlar kimin gözlerinden bakıyorlar?
Peki bunların toplamında doğru nedir?


1 Temmuz 2017 Cumartesi

Neo Ottoman

































Ne Düşünmüştüm?

"Kubbeli, püsküllü, fesli ve zenofobik bir 
  savaş makinesi..."

Ülkemin kötü dönemlerinden bir hatıra. (2014 - 2016)
Ortadoğu'daki berbat durumu kendine fırsat bilen yöneticilerimiz söz gelimi
Yeni Osmanlıcılık yapıp eski Osmanlı'yı yeniden canlandıracakları...  tabi hiç bir halt olmadı.
Ha! pardon sadece 90 senelik komşumuz olan bir halkı perişan ettik.

Burada da cyborg bir makine olarak resmettim Neo Ottoman kafasını bir savaş makinesi.
Kubbeli, püsküllü, fesli ve biraz da zenofobik bir savaş makinesi.

Peki şimdi işler yolunda mı..?  :)

20 Haziran 2017 Salı

Sürrealist Nikap







































Sürrealist Nikap; üzerine çok şey söyleyemem ama nikaplı (yüzü kapalı kara çarşaf) birini görünce aklıma direkt Rene Magritte geliyor.

Üsküdar sahilden vapura binerken, her halde çağrışımlar üst üstte geldi. Nikapla denizdeki deniz anasını kafamda birleştirdim...

Bir de aynı vapurda, hanımefendinin çay içmeye çalışırken peçesiyle nasıl cebelleş olduğunu görünce, dedim insan bu eziyeti kendine neden yapar arkadaş yahu? Bu hiç adil değil!

18 Haziran 2017 Pazar

Çizdiğim Dövmenin Hikayesi







































Arkadaşımı karakterize ederek çizdiğim bir dövme olduğu için herkes için anlaşılır genel bir hikayesi yok. Ama yine de detaylardan bahsedebilirim. Gözlük, piercing ve papyon arkadaşımın karakterislik özelliği olduğu için (ben öyle görüyorum) genel bir tasarı diyemeyiz.

Dili her yerde kullanarak, karaktere sarkastik bir hava katmaya çalıştım. Sol ve sağda bulunan boynuz ve kanatla... (Ying-Yang). Kafanın bir kazığın ucunda olması kişiye amazon bir
hava katmak içindi. Tabi papyon ve gözlükte genel konsepti absürtleştirmeme yardımcı oldu.

17 Haziran 2017 Cumartesi

Hayaller ve Zevkler





































Adam ne güzel çizmiş diye tekrar çizdiğim konseptin  Selçuk Demirel'in çıkması. Zevkler, renkler... Evet durum tam da böyle gelişti. Bir seri hazırlamadığım zamanlarda yeni şeyler öğrenmek, zanaatimi geliştirek için çizilmiş konseptleri çizerim ya da yeniden yorumlarım.

Tam da bunu yaparken çizdiğim konseptin Selçuk Demirel'in olduğunu öğrendim. Aslında kendisini tanımıyordum. Sadece çiziminin üzerinde Selçuk yazısını gördüm ve googlede "Selçuk Çizer ya da Çizer Sekçuk " diye arattım. Ve uzaktan hemşerim olduğunu öğrendim. :) Tabi aynı zamanda dünya çapında bir çizerde. Pariste yaşıyor ve dünyaca ünlü gazete, dergi ve kampanyalarda çizimleri var.
-
http://www.selcuk-demirel.com/
http://www.kitapyurdu.com/yazar/selcuk-demirel/668.html


16 Haziran 2017 Cuma

Tanrıçalıktan Anneliğe Anadolu Kadını





































Kafamda yarattığım Antik Anadolu kadını. Günün vizyonuyla oluşturulmaya çalışılanın dışında,
yaratılmak istenen, kutsal, vakur, anne olmayan, sadece kadın olan.

Bir zamanlar bu topraklarda kadınlar tanrıçaydı. Şimdi ise sadece kadın olmaya çalışıyorlar.
Üstelik "Modern" olduğumuzu iddia ettiğimiz bu çağda!