10 Kasım 2017 Cuma

Kağıt Toplayıcı, Tanrı ve Toplum


























Ne Düşünmüştüm?
Soru: Tanrı ve hayvan arasındaki ortak nokta nedir?
Kağıt Toplayıcı, Tanrı ve Toplum çalışmasından bahsetmeden bu süreçte Proudhon'un Sanatın Prensibi kitabının beni sarstığını söylemek zorundayım. Kitaptan alıntıları sizinle yazının sonunda paylaşacağım.

Kağıt Toplayıcı çalışmasına dönecek olursak:Kağıt Toplayıcının yolu onun hayatını temsil ediyor. Ömrünün uzay zamandaki karşılığını. Siyah olan kısımlar ise toplumu,  kediler: bilinçsizliği, yolun sonundaki siyah silüet ise tanrıyı temsil ediyor yani yüksek bilinçliliği. Tanrının ve toplumun ortak renklerde olması aralarındaki paralelliğe gönderme yapıyor.


Kağıt Toplayıcının arkasında kalan papatya Kağıt Toplayıcının  umutlarını ve umutlarını ömrünün sonuna doğru geride bıraktığını anlatıyor.

Sonuç olarak:
Kağıt Toplayıcı, Tanrı ve Toplum çalışması, toplumun bireyin üzerindeki kötülüğünün sıradanlığını anlatıyor.

Buradaki asıl mesele kötülük! Toplumun Kağıt Toplayıcı üzerindeki kötülüğü...
Dünyanın bu halde olmasına sebep olmayan kişinin, dünyanın bu halde olmasına sebep olan kişilerin hizmetkarı olarak yaşamak zorunda bırakılması, safi kötülükten başka bir şey değildir. Tam da burada ileride çok katılamayacağım bir şey anlam kazanıyor.

"En büyük kötülükleri yapanlar, hatırlamayanlardır." 

- Hannah Arendt 

Evet Kağıt Toplayıcıya bunu yapanlar onun için üzülürken sürecin buraya nasıl geldiğini  hatırlamıyor ve hatta yaptıkları şeyin farkına bile varmıyorlar.

Tam da şimdi en baştaki soruya gelelim.

Tanrı ve hayvan arasındaki ortak nokta nedir?

Tanrı ve hayvanın ortak noktası kötülük yapamaz olmalarıdır. Saf bilinç ve saf bilinçsizlik yüzünden kötülük yapmaları imkansızdır. Acı verebilirler, canımızı yakabilir ya da bizi öldürebilirler ama bunu kötülük yapmak için yapmazlar / yapamazlar. Kötülüğü sadece insan yapabilir çünkü insan saf değildir. Kağıt Toplayıcı çalışmasında da kötülük tanrıdan ya da hayvandan değil toplumdan kaynaklanır.

Belki toplum Harent'in de dediği gibi bunu bilinçsizce yapıyor olabilir kötülüğü sıradanlaştırdığı için ama bu bilinçsizlik hali de en basit mantıkta insanı hayvanlaştırıyor.
Oysa bütün toplumsal suçların temelinde insanın tanrılaşma çabası yatar.

İşte bu da
hayatın ironisi.



Proudhon Sanatın Prensibi
Şimdi sizlerle Proudhon'un Sanatın Prensibi  kitabını okurken altını çizdiğim ve Kağıt Toplayıcı çalışmasının yaratım sürecinde bana katkısı olan alıntıları paylaşacağım.
  1. Zira ruhun ve duyarlılığın olmadığı yerde sanat yoktur orada sadece zanaat vardır.
  2. Sanat gelişimini kendi dışındaki gelişmelere borçludur. Aksi taktirde kendi başına kalan sanat fantezici olur, kendini tekrar etmekten kurtaramaz ve durağanlığa mahkûm olur.
  3. Sanat bir mezarcıda, bir paçavracıda bile kendine estetik bir araç bulmayı bilir ve bir ideali ortaya çıkartmak konusunda, Olympos zihniyetine ihtiyaç duyan birinden on defa daha muktedirdir.
  4. Savaş alanının ressamları David ve Gros’dur. Vernet ise asker kantinlerinin Rafello’sunudur
  5. Büyük ressamların ustalıkları da, tıplı büyük yazarınki gibi basitlikten gelir. Basitlik ilk bakışta çok kolaymış ve herkes gibi konuşmaktan ibaretmiş gibi durur. Bunu bir deneyin, bakalım başarabilecek misiniz?
  6. Yunan sanatı kendini kültleştirmiş ve putperestti.
    Hristiyan sanatı İsa’dan dolayı spiritüalist ve çileciydi.
    Rönesans yarı Hristiyan yarı pagandı.
    Nihayet bunların hepsinden soyutlanarak Hollanda Sanatı doğdu. Hollanda Sanatı Liberalizmden, demokrasiden kendine egemen tip olarak kendine halkı seçmişti.
  7. İDE: Kilise İsa portresi isteniyor.
    İDEA: Acı çeken İsa, muzaffer İsa vs…ve sonunda da
  8. Nasıl sanatçı ideal aracılığıyla iktidarsızlığa varıyorsa,
    hayatı din kardeşine model olması gereken din adamı da, Teoloji aracılığıyla ahlaksızlığa varır.




  9. Sanat doğayı olduğu gibi değil olması gerektiği gibi görmektir.

Güzel günler dilerim.

7 Eylül 2017 Perşembe

Benim Küçük Cumhuriyetim





































Ne Düşünmüştüm?

Tüm toplumlar yozlaşır ama bazıları daha fazla yozlaşır.

Ya da tüm devletler bir gün faşizmi tadacaktır.

İşte ne dersen... Neresinden tutarsan, neresinden bakarsan.

Yok etmek istediğiz bir Dini (mit), değeri, kutsalı ve  hatta ahlakı, devlete vermeniz yeterli olur.

Devlet önce kavramı kurumsallaştırır ve otoritesini sağlamlaştırmak için kendine bir saç ayağı yapar sonra sivil hayatın kamuyu düzenlemek için kullandığı kavram, devlet tarafından, tabanın hayatını düzenlemek için kullanılmaya başlar. Bu süreç başlayınca kavram ne kadar kutsal ve elzem olursa olsun yozlaşır ve halk tarafından(taban) red edilir.

Bu iki sonuç doğurur. Birincisi: Artık mit (değer, din, ahlak yasası, ideoloji vs) toplumdan yani aslolandan silinir (Dinlerin doğuşu ve ölüşü gibi). İkincisi: Devlet (Egemenler, Burjuva vs) tarafından yok edilen mitin travmasıyla, toplum tarafından devlete karşı topyekûn bir aşağılama başlar ve devlet yıkılır(Bold kısım Mihail Bakunin Tanrı ve Devlet kitabından bir anektod. )

Yani işin özetinde yönetenler, yönetilenlerin elindeki temel motivasyon kaynağını bir tahakküm aracı olarak alıp kullanırsa, yönetilenler bir süre sonra motivasyon kaynağından vazgeçip yönetenleri alaşağı eder ve kendine yeni bir motivasyon kaynağı yaratırlar.

Bu durumu yakın tarihimizde Fransız devriminde görebiliriz:  Kral ve Hıristiyanlık alaşağı edilip yerine Cumhuriyet ve Aydınlanma tahsis edilmiştir.

Sonuç olarak:
Her gelen zamanla kendi egemenlerini ve kendi yozlaşmalarını beraberinde getirmiştir.

Peki sonuç?:
Bunca ölüm ve yaşananlar boşamı gitmiştir?
İnsanlığın(uygarlık) hiç bir çıkarı olmamış mıdır?

Tabii ki olmuştur. Tecrübe, ulusal hafıza, aydınlanma ve yaşanan bütün acılar bir ulusun karakter hafızasında yerini almış, ulusun karakterini oluşturmuştur.


Neyse aşağıdaki film de aslında bu sürecin küçük bir kesitini güzel bir biçimde yansıtmış değerli bir çalışma tavsiye ederim.

Güzel günler dilerim okuyucu.

KAYGI

4 Eylül 2017 Pazartesi

Küresel Isınma ve Mao








































Ne Düşünmüştüm?


" Delice gelebilir ama bir an gerçekten yıkılıyor işte diye düşündüm. Tabii sonra ne tufan, ne de Utnapiştim. "


2017 Kışında, İstanbul'da modern dünyanın nasıl da doğa karşısında aciz kaldığına şahit oldum. Tabii bu beni çok mutlu etti. Mao'nun dediği gibi "Kağıttan kaplanlar" sözü aklıma geldi. İşte modern dünya için de bunu diyebiliriz. "Kağıttan kaplanlar" Doğa karşısında, kibirli modern dünya nasıl da diz çökmüştü. Delice gelebilir ama bir an gerçekten yıkılıyor işte diye düşündüm. Tabii sonra ne tufan, ne de Utnapiştim
 
Kıssadan hisse: Umut ve bu heyecanımı hatırlayınca çizmek için böyle bir kurgu yarattım.
Çocukça geliyor biliyorum ama Umarım bir gün modern dünya yıkılır ve herkes özgür kalır.

17 Ağustos 2017 Perşembe

Şahmeran





























Ne Düşünmüştüm?

Şahmeran'nın sadece başının çizilmesi Cemşab ve Şahmeran'nın hikayesine saklı bir gönderme.


Antik Anadolu Serisi'nin bir parçası olarak Şahmeran;

Aslında Şahmeran bir Pers Mitolojisi ama olayların cereyan ettiği yer Mersin/Tarsus olduğu için Antik Anadolu Serisi'ne ekmele gereği duydum. Tabii bunun yanında Anadolu'da da benimsenmiş bir motif olmasının payı var.

Mitolojik bir kahramana göre fazla iyilik sever. Her halde bu yüzden, halen daha Mersin'de haksız yere öldürüldüğü için Şahmeran'ın bir gün intikamını alacağı ve şehri yılanların basacağı söyleniyor.

Çizim sürecinde:
Şahmeran'nın sadece başının çizilmesi Cemşab ve Şahmeran'nın hikayesine saklı bir gönderme. Sonra bir adım daha ileri giderek yüzünün diğer tarafını da çizmekten vazgeçtim. Çünkü bu gereksiz bir tekrar olacaktı. Sona doğru: ortak bir mitoloji olduğunu için Türk(Selçuklu) ve Pers motiflerini çalışmaya ekledim.

12 Ağustos 2017 Cumartesi

Zeugma




























Ne Düşünmüştüm?

Antik Anadolu Serisi'nin bir parçası olarak
Zeugma;

Genel olarak
"Çingene Kız" olarak da bilinen eser MÖ 300'de Gaziantep'in Nizip ilçesinde bulundu. Bulunduğu kenti Romalılar inşa etmiş ve zamanla bir çok medeniyet tarafından el değilmiş bir şehir burası.
Bazı eserlerin üzerine katacak çok bir şey bulamıyorum. O kadar Anadolu'nun logosu haline gelmiş ki
Zeugma, fesinin içine, yine Anadolu deyince ilk akla gelen şeyi, yani bir buğday tarlasını çizebildim.

9 Ağustos 2017 Çarşamba

Göbeklitepe






























Ne Düşünmüştüm?

Antik Anadolu Serisi'nin bir parçası olarak Göbeklitepe;

Bilinen en eski yapı İngiltere'deki Stonehenge MÖ 3.000. Tabii O zaman Türkiye'de olan Göbeklitepe'den (MÖ 10.000) kimsenin haberleri yoktu. Burada üstünde durmak istediğim şey kültürlerarası bir sidik yarışı değil! 

Buradaki mesele: Göbeklitepe'nin uygarlık tarihini kronolojik olarak değiştirmiş olması.
Bildiğiniz üzere insanlar ilk önce avcı-toplayıcı olmuş sonra tarımın keşfiyle yerleşik topluma geçmişlerdir. En nihayetinde yerleşik hayatla birlikte din kavramı ortaya çıkmış ve tapınaklar inşa edilmiştir.

Hah, işte o öyle değilmiş. Buradaki matematik önce yerleşik hayat sonra dindi ama Göbeklitepe'nin bulunmasıyla anlaşılıyor ki bunu inşa edenler yerleşik hayata geçmemiş. Hala avcı-toplayıcı bir toplum olmalarına rağmen Göbeklitepe'yi inşa etmişler. Üstüne üstlük geçici olarak bir de şantiye de kurup küçükte bir tarım alanıyla işçilerin karınını doyurmuşlar ve bu zannedildiği gibi MÖ 3.000'de değil, ondan tam 7.000 yıl önce MÖ 10.000'de yapılmış.

Peki kim bu Şanlı Urfalılar? 


Konuyla çok ilgili değilim ama akıl yürütüyorum. 
Şanlıurfa'nın eski bir Ermeni şehri olduğunu biliyorum. Tabii Ermeni'lerin MÖ 1000'de orada olma ihtimalleri nedir onu bilemem. Ama Ermenilerin sanatta ve taş oymacılığında bayağı iyi oldukları bilindik bir gerçek. Belki de bu bizim Urfalılar, eski dostumuz yeni "düşmanımız" olan Ermeniler olabilir. 

Belki öyledir, belki de hiç alakası bile yok. Buraya yazıyorum sadece. Yazmamım sebebi de bir gün öyle çıkarsa ben demiştim diye hava atmak. :)


Şimdi bunu okuyan "milliyetçi" arkadaşların ayranları kabarabilir ama bu konuda onlara iki çift lafım var: Abi! 2071'de Anadolu’ya gelişimizin 1000. yılı olacak. Hala kendinizi misafir gibi hissedip ezikleniyorsanız Alparslan size daha ne etsin yahu!


Modern Ortadoğu Masalları


Modern Ortadoğu Masalları / Modern Stories of Middle East
Mini Çizgi Roman





5 Ağustos 2017 Cumartesi

Hititler









































Ne Düşünmüştüm


Antik Anadolu Serisi'nin bir parçası olarak Hititler;

Hititler ya da diğer bir ismi ile Etiler. Başkenti Hattuşaş (Çorum) olan Anadolu'daki en mistik ve havalı uygarlık. Dil ailesi Hint - Avrupa olduğu için Hititlerin bir Türk kavmi olmadıklarını söylemek mümkün. Ama bulundukları coğrafyayı ve siyasi sınırları göz önüne alınca biraz zorlasak Misak-ı Millî’ye dahil edilebilir aslında.

Genel olarak Türk insanın Hititleri sevmesinin ve iyi tanımasının sebebi ETİ Markasının bisküvileri (Eti Negro, Eti Cin, Eti finger, Eti petit, Eti Kremalı, Eti Yulaflı, ) olabilir.

Tabii bunu çizerken bisküvileri düşünmemiştim o ayrı...

1 Ağustos 2017 Salı

Nemrut





























Ne düşünmüştüm?

" Tabii bizim Antiochos Theos ne tanrıdır ne de doğunun ve batının hükümdarı. Sadece bulunduğu bölgenin tiranıdır o kadar. "


Antik Anadolu Serisi'nin bir parçası olarak Nemrut;

Aslında Nemrut harabelerini çizerken çok iştahım kabardı diyemem. Tipik bir kral olan Kommagene kralı Antiochos Theos'un mezarı Nemrut. İçinde Pers, Yunan tanrılarının ve kendi heykelinin bulunduğu bir anıt mezar.

Antiochos Theos da dahil o dönemlerde bütün krallar bulundukları küçük bölgeden çıkmadan, kendilerini doğunun ve batının efendisi görme eğilimindeydiler. Tabii bizim Antiochos Theos ne tanrıdır ne de doğunun ve batının hükümdarı. Sadece bulunduğu bölgenin tiranıdır o kadar.

Ayrıca bunların dışında bir de Nemrut mitolojisi var ki o da güçlü, avcı bir kraldan bahseder. Bazı kaynaklarda da ise İbrahim Peygamberi ateşe atan kişi olarak da karşımıza çıkar.

Not: Wikipedia kaynaklarının başına 0 koyarak girebilirsiniz.
bkz : https://tr.0wikipedia.org 

28 Temmuz 2017 Cuma

Uyuşturucu Yozlaştırır!









Ne Düşünmüştüm?
Son zamanlarda ülkem Türkiye'nin sokaklarında gördüğüm, güpegündüz insanların The Walking Dead gibi zoom olmuş vaziyette dolaşmaları bu çalışmayı yapmam için motivasyon kaynağı oldu.

#uyuşturucuyahayir #bağımlılığahayır #drugssuck #nodrugs





24 Temmuz 2017 Pazartesi

Kibele Anadolu Tanrıçası































Ne Düşünmüştüm?

"Bu topraklarda kadınlar bir zamanlar 
tanrıçaydı. Şimdi sadece kadın olmak için bile mücadele etmek zorundalar."


Tanrıların Anası Kibele ya da Kibele Anadolu Tanrıçası da diyebiliriz.
Bu topraklarda kadınlar bir zamanlar tanrıçaydı. Şimdi sadece kadın olmak için bile mücadele etmek zorundalar. Hatta bazen insan olmak için.

Antik Anadolu Serisi'nin bir parçası olan Kibele'yi çizerken aklımdaki en güçlü düşünce buydu.
Anadolu kadının M.S 2017'deki sosyokültürel durumunun içler acısı hali.

23 Temmuz 2017 Pazar

Emperyal Festival

Emperyal Festival
Emperyal Fesitval



































Ne Düşünmüştüm?
"Bir nesli yaratmak, bir neslin nasıl görmesi gerektiğini öğretmekle başlar."


Osmanlı İmparatorluğu'nun sosyolojisi üzerine bir çalışma. Aslında bütün totaliter devletler ve devletlerin negatif yansıması üzerine. Bir nesil yaratmak, bir neslin nasıl görmesi gerektiğini öğretmekle başlar. Tabii burada görmek kavramı, yaratılan bireyin dünyayı algılayışını temsil ediyor.

Yani yeni bir nesil yaratmak, devletin ya da rejimin kendini yeniden üretmesi için en önemli enstrümanlarından biridir.


17 Temmuz 2017 Pazartesi

Mülteci






































Ne Düşünmüştüm?

"Yine de çiçeğe, güzel günlere bir temenni olarak değil, güzel günler görmek adına bir direniş olarak bakıyorum."

Mültecileri. Evet, yaşadığımız zamanlar 2015-2016 dönemleriydi ve sürekli Akdenizde boğulan mültecilerin görüntülerini görüyordum ya da sınırlarda bekleyen, kendi ülkesinde mülteci kamplarına sığınan ve mülteci olanların haberlerini. Olay yeri Suriye, Irak, Afganistan...

Mültecileri, bulundukları topraklardan kopartılan bir ağaç gibi sembolize etmek istedim. Bu yüzden ayaklarından toprağa tutunmuş olarak çizdim. Ürkek ve umutsuzca bir sorgu lambasının altında bekliyor. Bu aynı zamanda işkenceyi de temsil ediyor. Bu lambanın bağlı olduğu şey ise bir darağacı.

Ama her şeye rağmen yine de bir umudun olduğunu düşündüğüm için hemen yanına, ona bakan bir çiçek resmettim. Guernica'nın aksine safi kötülüğün tam ortasında olmadığım içindir belki de o çiçeği çizdim. 

Yine de çiçeğe, güzel günlere bir temenni olarak değil, güzel günler görmek adına bir direniş olarak bakıyorum.

16 Temmuz 2017 Pazar

Laz'ların Komik Olmayan Hikayesi.










































Ne Düşünmüştüm?
"Laz'ların Komik Olmayan Hikayesi."

Şimdi size Laz'ların komik olmayan hikayesinden bahsedeyim.

1986 Cumartesi günü SSCB Çernobil kentinde bir nükleer santral "kaza" sonucu patladı. Şimdi
toplum üzerindeki duygusal travmalarından bahsetmek istemem. Zaten karadenizlilerin de olayın ciddiyetini anlamaları, Kazım Koyuncu'nun sert çıkışından sonra olmuştur. O yüzden Türk toplumu için duyarsızlık suçlaması yapamam. Ama burada devletin tavrı "Ya bir şey olmaz! bak ben içiyom çayı. Aksini söyleyen Kafirdir!" şeklinde olduğu için karadenizliler, annelerini, babalarını, evlatlarını ve hatta Kazım Koyuncu'yu kanserden toprağa vermek zorunda kaldılar.

Neyse, çalışmayı yaparken ne düşünmüştüm?
En üstte olan nükleer bacalar çay bardağı şeklinde. Burada karadenizde radyasyonlu çayın, karadenizli halkların üzerindeki olumsuz etkisini betimlemeye çalıştım.

Yine en üstte ki Sovyet yıldızı; totaliter bir yapının ya da totaliter her yapının çevre bilincinin ne kadar düşük olduğunu belirtiyor.


Gaz maskesinin içinden çıkan yılanlar, zehri ve oluşturdukları ahtapot formu,
radyasyonun yayılmacılığını temsil ediyor.


En altta topunu bırakıp merakla gökyüzüne bakan çocuk da karadeniz halklarını, çocuğun tek başına olmasıda karadenizlilerin yalnızlığını ve çaresizliğini temsil ediyor.

Velhasıl
Bunları düşündüm ve bunları çizdim. Ve bunları çizerken her karadenizli gibi kanser olma ihtimalimin yüksek olduğunu düşündüm. Sonra bu eserin bir ironi olabileceğini düşünerek gülümsedim ve Kazım Koyuncu'nun Ella Ella şarkısını dinleyerek tadını çıkartmaya karar verdim...