26 Şubat 2018 Pazartesi

M.Bakunin - Tanrı ve Devlet Üzerine Muhabbetler





Mihail Bakunin - Tanrı ve Devlet
Hemen kitabın ön sözü, ademin elma hikayesiyle başlar. Burada Bakunin elmanın aslında bilgi olduğunu ve tanrının gerçekte ademe yani insana bilmeyi ya da sorgulamayı yasakladığını bir metaforla anlatır ve bir özet yapar. “Bilgi ağacının meyvelerine dokunmak yasaklanmıştır. Böylece, sonsuza kadar bir hayvan olarak kalması, ebedi Tanrısı, yaratıcısı ve efendisi önünde hep dört ayak üzerinde sürünmesi iste  nmiştir İnsandan. Ama bu noktada, şeytan, ebedi isyancı, dünyanın ilk özgür düşünürü ve kurtarıcısı sahneye çıkar. O, insanın kendi hayvani cehaletinden utanmasını sağlar, onu kurtarır, itaatsizliğe ve bilginin meyvesini yemeye zorlar ve hikaye başlar…
Aslında ilk buradan başlayınca Tanrı ve Devlet kitabının bir hikaye kitabı olduğunu düşündürtebilir ama ilerledikçe taşlar yerine oturmaya başlayacak ve aslında tanrı denilen şeyin tanrının ekmeğini yiyen ruhban sınıfı ve şeytan denilen şeyin aydınlanma hareketini başlatan devrimcileri anlattığını ki zaten hep öyle de olur insanların sömürülmemesini isteyenler hep şeytan ya da daha sokak ağzıyla allahsız Goministler olarak adlandırılır.
o yüzden benzetmeler CUK! oturmuş diyebilirim.
Adem’in de bizatihi halkının kendisini temsil ettiğini zaten biliyoruz. Yani binlerce yıllık mitlerde bile hep aynı terane döner.

Sömürenler ve sömürülenler ya da Coni Sins ve holly hendrixler ve ya Nuri Alço ve Gazozuna İlaç atılan kız.
-
#Anarşist #Mihail #Bakunin #Tanrı #Devlet #Kitap #Radyo #Sohbet #Klasikmüzik

4 Şubat 2018 Pazar

Sinir Bozucu Serisi - 04

Sinir Bozucu Serisi'nin son çalışması: Sinir Bozucu 04.
Bu seriyi yapmamda ki amaç sinir bozmaktı. Çalışmalara göz atarken Dimitri Şostakoviç dinlemeniz dileğiyle.

25 Ocak 2018 Perşembe

Proudhon - Sanatın Prensibi Kitabı Üzerine Muhabbetler



 
Anarşist düşünür P.J Proudhon’un Sanatın Prensibi
kitabı üzerine felsefi muhabbetler...
---
Video Metin Kısa Özet
Anarşist J.P Proudhon- Sanatın Prensibi

Proudhon Fransız bir anarşist düşünür ve en bilindik kitabı ise Mülkiyet Nedir? Her halde akıllar da yer etmiş en bilindik sözü de “Mülkiyet Hırsızlıktır” Emin olun eğer kirada oturuyorsanız bunu çok daha iyi anlarsınız.

Şimdi sizlere Sanatın Prensibinden bahsedeyim.
Kısaca genel bir özet yapmış ve tüm sanat tarihini şu şekilde özetlemiş.

Yunan sanatı kendini kültleştirmiş ve putperestti.
Hristiyan sanatı İsa’dan dolayı spiritüalist ve çileciydi.
Rönesans yarı Hristiyan yarı pagandı.
Nihayet bunların hepsinden soyutlanarak Hollanda Sanatı doğdu. Hollanda Sanatı Liberalizmden ve  demokrasiden kendine egemen tip olarak, kendine halkı seçmişti.

Ayrıca Proudhon sanatı ide ve idealar dünyası diye ikiye ayırarak açıklıyor ve şöyle diyor.

İDE: Kilise İsa portresi isteniyor.
İDEA: Acı çeken İsa, muzaffer İsa, şefkat dolu isa, masum isa.
Nasıl sanatçı ideal aracılığıyla iktidarsızlığa varıyorsa,
hayatı din kardeşine model olması gereken din adamı da,
Teoloji aracılığıyla ahlaksızlığa varabilir.
der Proudhon. ve burada ki temel düşünce ide den kopan ve sadece ideal üzerinde yoğunlaşan sanat ve din ki ikiside idealisttir. Toplumu yozlaştırır der.
---
Pierre Joseph Proudhon - Sanatın Prensibi
Pierre Joseph Proudhon - Mülkiyet Nedir
Frans De Waal - İçimizdeki Maymun?
Jean Jacques Rousseau - Toplum Sözleşmesi
---
Zbigniew Preisner : Requiem for My Friend
https://youtu.be/rB_EY3M3lvM

24 Ocak 2018 Çarşamba

Kısaca Antropik İlke Nedir?

Kısa ve ilginç bilgiler başlıklı, bilimsel çizgi roman serisinden, ilk çizdiğim Antropik İlke Nedir? çalışması. 

Aslında ilk olarak bitirmeden yayınlamayı düşünmediğim fakat sonrasında konsepte başlamadan önce konuyu sabitlemem gerektiğini fark ettiğim seri. 

Neticede bilim bir derya. "Ben bir yerden başlayalımda... kervan yolda düzülür" dedim fakat sonrasında olaylar çıkmaza girince iptal ettiğim. Şimdi elimde bulunan 3 adet çizgi roman sayfasını, günler içinde siz milyonlarla paylaşacağım. Sonrasında düzgün bir konu belirledikten sonra çizgi roman çalışmama tekrar başlayacağım. Güzel günler.
-
selametalkan.com

#bilim #science #antropik #anthropic #draw #çizim #çizgiroman#comicbook

10 Kasım 2017 Cuma

Kağıt Toplayıcı, Tanrı ve Toplum


























Ne Düşünmüştüm?
Soru: Tanrı ve hayvan arasındaki ortak nokta nedir?
Kağıt Toplayıcı, Tanrı ve Toplum çalışmasından bahsetmeden bu süreçte Proudhon'un Sanatın Prensibi kitabının beni sarstığını söylemek zorundayım. Kitaptan alıntıları sizinle yazının sonunda paylaşacağım.

Kağıt Toplayıcı çalışmasına dönecek olursak:Kağıt Toplayıcının yolu onun hayatını temsil ediyor. Ömrünün uzay zamandaki karşılığını. Siyah olan kısımlar ise toplumu,  kediler: bilinçsizliği, yolun sonundaki siyah silüet ise tanrıyı temsil ediyor yani yüksek bilinçliliği. Tanrının ve toplumun ortak renklerde olması aralarındaki paralelliğe gönderme yapıyor.


Kağıt Toplayıcının arkasında kalan papatya Kağıt Toplayıcının  umutlarını ve umutlarını ömrünün sonuna doğru geride bıraktığını anlatıyor.

Sonuç olarak:
Kağıt Toplayıcı, Tanrı ve Toplum çalışması, toplumun bireyin üzerindeki kötülüğünün sıradanlığını anlatıyor.

Buradaki asıl mesele kötülük! Toplumun Kağıt Toplayıcı üzerindeki kötülüğü...
Dünyanın bu halde olmasına sebep olmayan kişinin, dünyanın bu halde olmasına sebep olan kişilerin hizmetkarı olarak yaşamak zorunda bırakılması, safi kötülükten başka bir şey değildir. Tam da burada ileride çok katılamayacağım bir şey anlam kazanıyor.

"En büyük kötülükleri yapanlar, hatırlamayanlardır." 

- Hannah Arendt 

Evet Kağıt Toplayıcıya bunu yapanlar onun için üzülürken sürecin buraya nasıl geldiğini  hatırlamıyor ve hatta yaptıkları şeyin farkına bile varmıyorlar.

Tam da şimdi en baştaki soruya gelelim.

Tanrı ve hayvan arasındaki ortak nokta nedir?

Tanrı ve hayvanın ortak noktası kötülük yapamaz olmalarıdır. Saf bilinç ve saf bilinçsizlik yüzünden kötülük yapmaları imkansızdır. Acı verebilirler, canımızı yakabilir ya da bizi öldürebilirler ama bunu kötülük yapmak için yapmazlar / yapamazlar. Kötülüğü sadece insan yapabilir çünkü insan saf değildir. Kağıt Toplayıcı çalışmasında da kötülük tanrıdan ya da hayvandan değil toplumdan kaynaklanır.

Belki toplum Harent'in de dediği gibi bunu bilinçsizce yapıyor olabilir kötülüğü sıradanlaştırdığı için ama bu bilinçsizlik hali de en basit mantıkta insanı hayvanlaştırıyor.
Oysa bütün toplumsal suçların temelinde insanın tanrılaşma çabası yatar.

İşte bu da
hayatın ironisi.



Proudhon Sanatın Prensibi
Şimdi sizlerle Proudhon'un Sanatın Prensibi  kitabını okurken altını çizdiğim ve Kağıt Toplayıcı çalışmasının yaratım sürecinde bana katkısı olan alıntıları paylaşacağım.
  1. Zira ruhun ve duyarlılığın olmadığı yerde sanat yoktur orada sadece zanaat vardır.
  2. Sanat gelişimini kendi dışındaki gelişmelere borçludur. Aksi taktirde kendi başına kalan sanat fantezici olur, kendini tekrar etmekten kurtaramaz ve durağanlığa mahkûm olur.
  3. Sanat bir mezarcıda, bir paçavracıda bile kendine estetik bir araç bulmayı bilir ve bir ideali ortaya çıkartmak konusunda, Olympos zihniyetine ihtiyaç duyan birinden on defa daha muktedirdir.
  4. Savaş alanının ressamları David ve Gros’dur. Vernet ise asker kantinlerinin Rafello’sunudur
  5. Büyük ressamların ustalıkları da, tıplı büyük yazarınki gibi basitlikten gelir. Basitlik ilk bakışta çok kolaymış ve herkes gibi konuşmaktan ibaretmiş gibi durur. Bunu bir deneyin, bakalım başarabilecek misiniz?
  6. Yunan sanatı kendini kültleştirmiş ve putperestti.
    Hristiyan sanatı İsa’dan dolayı spiritüalist ve çileciydi.
    Rönesans yarı Hristiyan yarı pagandı.
    Nihayet bunların hepsinden soyutlanarak Hollanda Sanatı doğdu. Hollanda Sanatı Liberalizmden, demokrasiden kendine egemen tip olarak kendine halkı seçmişti.
  7. İDE: Kilise İsa portresi isteniyor.
    İDEA: Acı çeken İsa, muzaffer İsa vs…ve sonunda da
  8. Nasıl sanatçı ideal aracılığıyla iktidarsızlığa varıyorsa,
    hayatı din kardeşine model olması gereken din adamı da, Teoloji aracılığıyla ahlaksızlığa varır.




  9. Sanat doğayı olduğu gibi değil olması gerektiği gibi görmektir.

Güzel günler dilerim.

7 Eylül 2017 Perşembe

Benim Küçük Cumhuriyetim





































Ne Düşünmüştüm?

Tüm toplumlar yozlaşır ama bazıları daha fazla yozlaşır.

Ya da tüm devletler bir gün faşizmi tadacaktır.

İşte ne dersen... Neresinden tutarsan, neresinden bakarsan.

Yok etmek istediğiz bir Dini (mit), değeri, kutsalı ve  hatta ahlakı, devlete vermeniz yeterli olur.

Devlet önce kavramı kurumsallaştırır ve otoritesini sağlamlaştırmak için kendine bir saç ayağı yapar sonra sivil hayatın kamuyu düzenlemek için kullandığı kavram, devlet tarafından, tabanın hayatını düzenlemek için kullanılmaya başlar. Bu süreç başlayınca kavram ne kadar kutsal ve elzem olursa olsun yozlaşır ve halk tarafından(taban) red edilir.

Bu iki sonuç doğurur. Birincisi: Artık mit (değer, din, ahlak yasası, ideoloji vs) toplumdan yani aslolandan silinir (Dinlerin doğuşu ve ölüşü gibi). İkincisi: Devlet (Egemenler, Burjuva vs) tarafından yok edilen mitin travmasıyla, toplum tarafından devlete karşı topyekûn bir aşağılama başlar ve devlet yıkılır(Bold kısım Mihail Bakunin Tanrı ve Devlet kitabından bir anektod. )

Yani işin özetinde yönetenler, yönetilenlerin elindeki temel motivasyon kaynağını bir tahakküm aracı olarak alıp kullanırsa, yönetilenler bir süre sonra motivasyon kaynağından vazgeçip yönetenleri alaşağı eder ve kendine yeni bir motivasyon kaynağı yaratırlar.

Bu durumu yakın tarihimizde Fransız devriminde görebiliriz:  Kral ve Hıristiyanlık alaşağı edilip yerine Cumhuriyet ve Aydınlanma tahsis edilmiştir.

Sonuç olarak:
Her gelen zamanla kendi egemenlerini ve kendi yozlaşmalarını beraberinde getirmiştir.

Peki sonuç?:
Bunca ölüm ve yaşananlar boşamı gitmiştir?
İnsanlığın(uygarlık) hiç bir çıkarı olmamış mıdır?

Tabii ki olmuştur. Tecrübe, ulusal hafıza, aydınlanma ve yaşanan bütün acılar bir ulusun karakter hafızasında yerini almış, ulusun karakterini oluşturmuştur.


Neyse aşağıdaki film de aslında bu sürecin küçük bir kesitini güzel bir biçimde yansıtmış değerli bir çalışma tavsiye ederim.

Güzel günler dilerim okuyucu.

KAYGI

4 Eylül 2017 Pazartesi

Küresel Isınma ve Mao








































Ne Düşünmüştüm?


" Delice gelebilir ama bir an gerçekten yıkılıyor işte diye düşündüm. Tabii sonra ne tufan, ne de Utnapiştim. "


2017 Kışında, İstanbul'da modern dünyanın nasıl da doğa karşısında aciz kaldığına şahit oldum. Tabii bu beni çok mutlu etti. Mao'nun dediği gibi "Kağıttan kaplanlar" sözü aklıma geldi. İşte modern dünya için de bunu diyebiliriz. "Kağıttan kaplanlar" Doğa karşısında, kibirli modern dünya nasıl da diz çökmüştü. Delice gelebilir ama bir an gerçekten yıkılıyor işte diye düşündüm. Tabii sonra ne tufan, ne de Utnapiştim
 
Kıssadan hisse: Umut ve bu heyecanımı hatırlayınca çizmek için böyle bir kurgu yarattım.
Çocukça geliyor biliyorum ama Umarım bir gün modern dünya yıkılır ve herkes özgür kalır.

17 Ağustos 2017 Perşembe

Şahmeran





























Ne Düşünmüştüm?

Şahmeran'nın sadece başının çizilmesi Cemşab ve Şahmeran'nın hikayesine saklı bir gönderme.


Antik Anadolu Serisi'nin bir parçası olarak Şahmeran;

Aslında Şahmeran bir Pers Mitolojisi ama olayların cereyan ettiği yer Mersin/Tarsus olduğu için Antik Anadolu Serisi'ne ekmele gereği duydum. Tabii bunun yanında Anadolu'da da benimsenmiş bir motif olmasının payı var.

Mitolojik bir kahramana göre fazla iyilik sever. Her halde bu yüzden, halen daha Mersin'de haksız yere öldürüldüğü için Şahmeran'ın bir gün intikamını alacağı ve şehri yılanların basacağı söyleniyor.

Çizim sürecinde:
Şahmeran'nın sadece başının çizilmesi Cemşab ve Şahmeran'nın hikayesine saklı bir gönderme. Sonra bir adım daha ileri giderek yüzünün diğer tarafını da çizmekten vazgeçtim. Çünkü bu gereksiz bir tekrar olacaktı. Sona doğru: ortak bir mitoloji olduğunu için Türk(Selçuklu) ve Pers motiflerini çalışmaya ekledim.